Thursday 4 June 2009

Vefa

Bir Hak Dostu bir zaman bakar ki, talebeleri teker teker bırakıp gidiyorlar. Öyle bir vakit gelir ki, tek bir talebesi kalır. Dayanamaz ve sorar o tek talebesine;-Arkadaşların neden gelmiyorlar artık?Talebesi utana sıkıla hali ile cevabı geçiştirmek ister,Hak Dost ısrar edince de anlatır meseleyi.-Efendim, o arkadaşların gözleri manaya açılınca sizin Levh-i mahfuzda Cehennemlikler arasında olduğunuzu gördüler. Bu insana talebe olunmaz diyerek, gittiler. Hak dost çok üzülür ve sorar;-Peki sen neden gitmedin?-Ben de o yazıyı görüyorum. Üzerimde bu kadar emeği olan sizsiniz. Bırakıp gidemezdim, der talebe. Bu vefa ve sadakat karşısında Hak Dost ağlamaya başlar ve der ki,-Ben o yazıyı 40 yıldır görüyorum ama gidecek başka kapı yok ki!Hak Dostun bu inkısarı, 40 yıllık sadakatle birleşince, Levh-i mahfuzdaki "şaki" yazısı silinir ve "said" yazar.

Vefâ, sadece hasların vasfıdır.Nisyan ise hamların... Bedene tutsak olmuş hoyratların nasibi yoktur vefâdan. Gönlümüzün kitabında; Bize bir defa selâm vereni kıyamete kadar unutmayız düstûru kayıtlıdır. Biz dersimizi;Acı hatırasıda olsa taşa bile vefa gösteren ve Uhud bizi sever,biz Uhud'u severiz diyen Rehberi Ekmel'den Kabrimize gelip, bir defa Fatiha okuyanlar kıyamete kadar bizimdir,İmânlarını kurtarmadan ölmesinler, ömürleri boyunca fakirlik görmesinler diye dua eden, hâlâ büyük bir vefayla Üsküdar'da dostlarını ağırlayan Aziz Mahmut Hüdâyîi'den, Ankara mahkemesi esnasında, beraat kararı ile çam dağındaki ağacının kesilmesi arasında bir seçim yapması söz konusu edilince, "Beraat kararını istemem, yeter ki ağacıma dokunmasınlar! diyen Üstad Bediüzzaman'dan almışız. Nice vefâ kahramanının mânevî huzûrunda hürmetle, edeple selâma durmuşuz. Dostlarını daima vefâ ile hatırla! Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen. Kula vefâsı olmayanın Hakk'a vefâsı olmaz. Git ki, vefanın ter ü tâze hüküm sürdüğü yeni bir hayata başla... Haydi daha fazla durma karşımda. Kurşun gibi bir anda al, ellerini benden. Su gibi aksın ellerin ellerimden.Yüreğini yüreğimde, gözlerini gözlerimde bırak da git. Beklemeden, bir kelime bile etmeden git. Canımı canımdan kopar da git. Giderken son bir defa Hakk'ın selâmını esirgeme benden. Arkada kalanın gözü yaşlı olur, yüreği yufka, gönlü ince. Ben, içimdeki korla, bağrımdaki volkanla, öylece dağ gibi arkanda kalayım. Yapayalnız hecelerde kaybolan ben olayım. Sen sağlam adımlarla yarınlara yürürken, yıkılan ben olayım. Gülen sen ol, ağlayan ben. Yeşeren sen ol, sulayan ben. Bana saplansın paslı mızrakların ucu, sana dokunmasın. En çılgın isyanlarını, savaşlarını, sırlarını gittiğin diyarlara götürme. Kötüye dair ne varsa benim yanımda kalsın. Benim avuçlarıma bırak. Ben onları dua dua ak kanatlı kuş gibi göklere uçurayım. Benim payıma; ilâhî dergahtan, ayrılık sahillerinde anıların gönüllü bekçisi olmak düştü. Hak'tan gelene razıyım. Sen geçmişi bana bırak,gözümde toprak,boğazımda diken yaşamaya,bir vefa uğruna dikenlerden harab ve turab olmaya ben zaten razıyım...
Duayla kal,dualar gibi kal,sen hep kal,uzaklarda olsada...

No comments:

Post a Comment